Azer Hasret
Bir günde iki çocuğunuzu toprağa verdiniz mi hiç?
Hiç yüzlerce kilometre yolu soğukta, yağmurda, rüzgarda yaya olarak, atla, eşekle, öküzle geçtiniz mi?
Hiç en sevdiğiniz insanlar gözünüzün önünde açlıktan, hastalıktan, hasretten ölüp giderken çaresiz kaldınız mı?
Hiç bir günde iki çocuğunuzu – birini öyleye kadar, birini öyleden sonra toprağa verdiniz mi?
Hiç askere uğurladığınız, geri dönüp dönmeyeceği belli olmayan kardeşinizi, kocanızı, eşinizi, babanızı umutsuzca beklediniz mi?
Hiç yarın öbir gün gelin olacak gencecik kızınız gözünüzün önünde eriyerek fidan gibi soldu mu?
Hiç yıllarca zahmet vererek diktiğiniz evinizi, yurdunuzu bir anda bırakıp belirsizliğe doğru gitmek zorunda kaldınız mı?
Hiç düne kadar kardeş dediğiniz komşularınızın ihanetine, sırtınızdan bıçaklamasına maruz kaldınız mı?
Hiç yıllar sonra geri dönünce evinizin yerinde taşın taş üstünde kalmadığını gördünüz mü?
Görmediniz! Yaşamadınız!
Bir günde iki değil, hiç tek çocuğunuzu bile toprağa vermediniz!
Komşularınızın ihanetini görmediniz, anlamadınız da hiç!
Görmüş, duymuş olsaydınız “hepimiz ermeniyiz” diyerek İstanbulun, Ankaranın sokaklarında yürümezdiniz!
Zülal Kayanın “Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları” adlı yeni kitabını okuyunca akla şu sorular ve şu düşünceler geliyor. Evet, komşumuz olan ermenilerin ruslarla birleşerek Osmanlının doğusunda Türk milletine yaşattıkları konu ediniyor kitapta.
Erkekler hepsi askere alınmış. Vatan toprakları işğal edilmiş. Bir gün haber geliyor ki, Güller Gelin de dahil tüm köy ahalisi, çoluk, çocuk, yaşlı, hasta hepsi yerinden kalkarak Anadolunun içlerine doğru gitmek zorundadır.
Neyle gidilecek? Araba yok, kamyon yok, tren yok, uçak yok! Binlerce, on binlerce insanın yüzlerce kilometre ötedeki topraklara taşınması çok zordur. Yaya olarak gidilecek hem de.
“Hepsi ermeni” olanlar duysun: bu gidiş ermenilerin yüzündendir!
Güller Gelin ve köylüleri gidiyor, ama yolda kaybolanlar da az değil. Tek Güller Gelinin altı çocuğundan dördü yolda ölüyor. Gömüldükleri yerleri bile hatırlamak çok zor! Çünkü arkadan düşman bastırıyor! Yol kenarında bir yere ölülerini gömerek yola devam ediyorlar! Ermenilerin yüzünden! Rusların yüzünden!
Güller Gelin yıllar sonra köyüne dönüyor. Ama gelin değil, Güller Nene olarak! Gelinlik, gençlik yaya olarak gittiği, bir parça ekmek için kapılara düştüğü yerlerde harcanmış gitmiş. Şimdi o, dört çocuğunu kaybetmiş, az sonra kocasının Sarıkamışta şehit düştüğünü öğrenecek bir Anadolu kadınıdır. Daha önce Güller Gelin ve köylüleri Ahıskadan böylece zorunlu göç etmişlerdi Anadoluya!
Şu kitabı okudukça insan dünyanın adaletine lanet okumadan edemiyor. Bu kadar zulüm, bu kadar haksızlık, bu kadar komşu ihaneti olur mu, Allahım?! Olur muş işte! Ve olacak tabii! Çünkü Türk olup Türklüğünü unutanlar İstanbul sokaklarında “hepimiz ermeniyiz” diye bağırınca bu haller kim bilir kaç defa tekrarlanır!
Okuyun, şu kitabı okuyun ki, gelecekte böyle haller yaşanmaması için geçmişte neler olduğunu öğrenme imkanınız olsun.
Kitabı şu adresten temin edebilirsiniz: KitapYurdu.com